korkunç yıllar
:: Kültür Ve Sanat Dünyası :: Dersler :: Edebiyat
1 sayfadaki 1 sayfası
korkunç yıllar
Kitabın Adı :Korkunç Yıllar
Kitabın Yazarı :Cengiz DAĞCI
Yayın Evi ve Adresi :Ötüken Yayınevi ötüken neşriyat A.Ş klodfarer cad. 40/7 Divanyolu/İSTANBUL
Basım Yılı :1989
1. Kitabın konusu:İkinci Dünya Savaşında Kırım Tatarlarının çektiği acılar, millet ve aile sevgisi.
2. Kitabın özeti:
Yazar adı Cengiz, Kırım Tatarlarından. Roma’da yaşadığı yıllar içinde Sadık Turan adında bir Kırımlı ile tanışıyor. Sadık’ın dertli olduğunu anlıyor ve anlatmasını sağlıyor. Bir sonraki gün tekrar görüşmek üzere ayrılıyorlar fakat Sadık Cengiz’in kaldığı otele üzerinde kendi imzasının bulunduğu hatıra kitabını bir daha dönmeyeceği mesajını vererek bırakıyor. Cengiz otele geldiğinde kötü haberi alıyor ve çok üzülüyor.
Aradan yedi yıl geçtiğinde Cengiz Londra’da bulunuyordu. Bir gün kendisine Sadık’ın Uruguay’da öldüğü haberi geliyor. Bu olaydan sonra Cengiz Sadık’ın hatıralar kitabını tekrar okumaya karar veriyor ve hikaye başlıyor.
Sadık ailesi ile birlikte Kırım’ın ufak bir köyünde yaşar. Bir akşam vakti eve gelen bir kadın tarafından babasının kazak askerleri tarafından götürüldüğü haberini aldı. Sadık annesi, kardeşleri Bekir, Esma ve Sabri ile çok zor şartlar altında iki sene geçirdiler ve daha sonra Akmesçit’e taşındılar. Babası Mustafa’nın serbest kaldığı haberini bir arabacıdan duydular. Babası iki ay sonra iş ve ev buldu ve ailesini yanına çağırdı. Kaldıkları ev kış için uygun değildi ve kış mevsimi ile birlikte Esma ile Sabri soğuktan hastalanıp öldüler. Kış mevsimi sona erdiğinde Sadık da kendisine bir iş buldu. Bir kaç sene sonra aile ekonomik açıdan rahata kavuştu. Bu sırada Rusya 2.Dünya Savaşına hazırlanıyor ve Kırım Tatarları üzerinde baskı uyguluyordu. Köylerden bazı zamanlar yirmi yaş ve üstü tetişkinleri toplayıp esir kamplarına götürüyor ve bir kaç sene sonra serbest bırakılıyordu. Babası yurdun bu zorlukları aşması için okumuş gençlerre ihtiyaç olduğunu biliyordu ve bu yüzden Sadık’ı mektebe göndermeye karar verdi. Sadık ise ailesinin bu zor şartlarda kendisi için yapacağı masrafı da düşünüp çok çalışmaya başladı. İlerde doktor olup Kırım Tatarlarına faydalı olmayı istiyordu fakat okulu bitirdikten sonra yeni dünya gazatesinde işe başlaması onun doktor olma isteğini söndürdü. Bir müddet sonra okul arkadaşı Süleyman ile aynı gün askere çağrıldı. Askerlik merkezine gittiklerinde İvan Aleksandroviç Şişkof adında bir subay Sadık ile Süleymanı karşıladı, onlara iyi bir tahsile sahip olduklarını bildiği için orta subay olma teklifini iletti. Sadık eğer redderse ailesine zarar vereceklerini bildiği için Süleyman ile birlikte bu teklifi kabul etmek zorunda kaldı.
1938 yılının kışı, Odesa Orta Kumandan Okulunda okumaya başladılar. İki sena sonra ikisi de mezun oldu ve bir hafta izinden sonra Sadık 57nci tümenin 94ncü taburunun 2nci bölük komutanlığına Süleyman ise 3ncü bölük komutanlığına getirildi. Bu süreç içerinde Sadık evi ile sürekli mektuplaşıyor. Kardeşi Bekir mektuplarında annesinin Sadık’ı çok özlediğini ve sık sık mektup göndermesini istediğini söylüyordu.
Sadık birliklerde sürekli Kırgız, Özbek ve diğer Türk askerlerini arıyor. Onlarla kendi ana dilinde konuşup biraz teselli bulmak istiyordu. Bir süre sonra Almanların Rus topraklarına saldırdığı, yani savaşın başladığı bildirildi. Sadık toplam sekiz tankı bulunan tank bölüğü komutanlığına, Süleyman ise topçu bölüğü komutanlığına getirildi.
Roma’da bulunduğu yıllarda hatıralarını yazarken çektiği acılar bazen onun hatıraları yazmasını engelliyordu. Acılarını dindirebilmek için doktorlara tedavi oluyor ve bu sayade hatıralarına devam ediyordu.
Bir hafta sonra batı Ukrayna’nın bir köyüne intikal etmişlerdi. Yeni tabur komutanı Almanlarla temas halinde bulunan General Maksimenkoya destek olması için Sadık’ı görevlendirmişti. Sadık’ın elinde bulunan tanklar Rusların sahip olduğu en eski tanklar olan b27’ler idi.
Sadık aldığı emre göre kırkıncı kilometrede, Kotovsk-Balta arasında cephe tutan Maksimenko’nun kuvvetlerine katılacaktı fakat daha altıncı kilometrede Alman topçuları bütün tankları etkisiz hale getirdi. Çatışmadan sadece Sadık ve yedi askeri kurtulabildi. Almanların tankları altıncı kilometrede karşılamasının nedeni Maksimenko’nun yüzellibin askeri ile birlikte Alman saflarına katılmasıydı.
Sadık yedi askeri ile birlikte geri birliklere doğru yola çıktı. Uzun bir yürüyüş sonunda ulaştı ve karargah çadırını bulup içeri girdi. Orada kendisi askere yazılırken tanıştığı Rus subay Şişkof’u gördü ve kendini biraz daha rahatlamış hissetti. Daha sonra Şişkof’tan Süleyman’ın ilerideki tepenin arkasında topları ile mevziilendiğini öğrendi. Sadık o gün Süleyman ile telefonda görüşüp biraz teselli bulmuştu fakat Süleymanın görevini düşündükçe üzülüyordu. Süleyman Alman mevziilerine çok yakındı ve görevi onları oyalayıp vakit kazanmaktı.
Almanlar Rus cephelerine saldırdı. Süleyman Almanlara büyük kayıplar verdi fakat üç gün sonra yeri keşfedildi ve Alman topçuları tarafından yok edildi. Alman topçuları tepeyi bombalarken tepeden kendi istikametine doğru yaklaşan bir asker gördü. Asker Tatardı ve Süleyman’ın topçu bombaları ile değil Rus askerleri tafafından öldürüldüğünü söyledi. Sadık beyninden vurulmuşa döndü.
Almanlar cepheyi yarmış hızla ilerliyorlardı. Şişkof Sadık’a Aleksandrovka’da bulunan tahta köprüyü yakıp Almanların köprüden geçişini engellemesini emretmişti. Bu sırada Rus destek birlikler geldi ve köprüyü yakmamasını emretti. Köprüden destek birlikler geçecekti fakat Almanlar köprüye çok yakındı. Bu yüzden Şişkof Sadık’a bir takım askerle köprüden bir kilometre ilerde mevziilenmesini ve yeni emir gelmedikçe geri çekilmemesine emretti. Kısa bir süre sonra Almanlar saldırıya geçti ve Sadık’ı esir aldı. Sadık’ın hatıra kitabında buraya kadar olan parça birinci bölüm olarak ayrılmıştı. Çünkü bundan sonra hayatı değişiyordu. Çok uzun bir süre esir olarak yaşayacaktı.
Sadık’ı önce bir ahıra kapatmışlardı. Ahır çok kalabalıktı hatta bir ara içeride Şişkof’u da görmüştü. Daha sonra Sadık’ı Uman kampına götürdüler. Demir parmaklıklarla kapatılmış bir esir kampına attılar. Sadık esir kampının meydanında ilerliyor ve konuşabilecek birlaç Tatar arıyordu. Bu arada etraftaki esirlerin üzerlerindeki bitleri öldürmekle meşgul olduklarını görüyordu. Biraz daha dolaştıktan sonra yakında bulunan bir duvarın dibinde oturan Tatarları gördü ve yanlarına hareket etti. Tatarlardan bir tanesi Mustafa Onbaşı diye çağrılıyordu. Tek başına on kişinin işini yapabildiği için Almanlar onu her gün çalıştırmak için götürür ve normalden fazla ekmek verip esir kampına bırakırlardı. O da yamekleri Tatarlarla paylaşır böylece kimse aç kalmazdı. Bir süre sonra başka bir kampa götürülmek üzere bütün esirler yola koyuldu. Yolculuk umduklarından çok daha uzun sürdü, Mustafa ve Sadık dışında bütün Tatarlar yolda öldü. Sonunda yeni kamp yerine vardılar ve barakalara yerleştirildiler.
Sadık barakalarda kış soğuğunda yaşama mücadelesi veriyordu fakat sonra dayanamayarak barakadan kaçmaya teşebbüs etti. Bir alman askeri tarafından yakalandı, normalde öldürülmesi gerekiyorken uzun süre dövüldükten sonra zindana götürüldü. Kısa bir süre sonra tekrar barakaya götürüldü fakat bu sırada Gürcü bir doktor tarafından barakadan çıkarıldı. Artık esir kampında ölenleri çukurlara taşıyordu. Bir gün ölüleri taşırken Mustafa Onbaşıyı gördü ve uzun süre onu aklından silemedi. Bir ara Alman bir komutan tarafından beğenildi ve komutan Şults’un yanına yardımcı olarak atandı. Artık çok rahattı fakat bir süre sonra Şults’un tayini çıktı ve Sadık boşlukta kaldı. Sadık içinden kendisini tekrar barakaya atcaklarını ve orada öleceğini düşünüyordu. Bunların hiçbiri olmadı ve gece yarısı bir trenle kamp bölgesinden götürüldü. Sadık trende giderken içinde garip duygular oluştu, kendisinin nereye götürüldüğünü bilmiyor ve sormaya da cesaret edemiyordu. Gece yarısı tren durdu ve iki alman nezaretinde bir kamyona götürüldü. Yaklaşık bir gün kamyon yolculuğundan sonra beyaz boyalı, güzel bahçeli bir binanın önüne yaklaştılar. Kamyondan inerken çok iyi rusça konuşan bir Alman Sadık’ı karşıladı. Alman asker hazırlıksız karşıladıkları için Sadık’tan özür diledi.
Sadık hiçbirşey anlamıyordu, çok yorgundu ve bir an önce uyumak istiyordu. Alman, Sadık’ı beyaz çarşaflı çok rahat bir yatağa götürdü. Sabah saat onda komutan ile görüşmesi olduğunu söyleyerek odadan çıktı. Sadık sabah uyandığında her tarafta rus askerleri vardı. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra orasının casus okulu gibi bir yer olduğunu farketti. Alman asker saat onda Sadık’ı komutanın karşısına çıkarttı. Sadık başta casusluğu reddetti fakat Alman subayın Tatar, Kırkız,Özbek ve diğer Türklerin aynı çatı altında toplanması ve Ruslara karşı özgürlüklerini elde etmeleri ile ilgili anlattığı planları dinleyince görevi kabul etti. Daha sonra bütün Türklerin bir arada toplandığı bir bölgeye gönderildi. Karşılaştığı bütün Türkmenlerin ülkelerini kurtarma adına yaptıklarını görünce çok memnun olmuştu.
Bu olaydan sonra hatıra kitabında Roma’da Cengiz adında bir Kırımlı’nın kaldığını ve onunla mutlaka görüşmesi gerektiğini yazıyordu.
3. Kitabın ana fikri:Kırım Tatarlarının çok zor şartlarda dahi hep birbirlerine destek olmaları ve Ruslara karşı verdikleri egemenlik ve onur savaşı.
4. Kitaptaki olayların ve şahısların değerlendirilmesi:
Sadık TURAN:
Kırım Tatarlarından. İkinci Dünya Savaşında ailesinden ve memleketinden ayrıldı ve bir daha geri dönemedi. Savaşta Almanlara esir düştü. Savaş sona erene kadar esir hayatı yaşadı. Memleketini ve ailesini tekrar göremediği için çok büyük acilar çekti. Savaştan sonra Roma’ya kaçtı.
Bekir:
Sadık’ın en büyük kardeşi. Bir süre esir kampında kaldı ve daha sonra Arjantin’e kaçtı.
Esma:
Sadık’ın bir başka kardeşi. Soğuktan hastalanıp küçük yaşta öldü.
Sabri:
Esma ile birlikte o da küçük yaşta soğuktan yaşlanıp öldü.
Mustafa:
Ailenin babası. Zor şartlar altında ailesini sürekli korudu. Eğitim ve öğretime önem verdiği için zor şartlar altında Sadık’ı okuttu.
Süleyman:
Sadık’ın okul arkadaşı. Sürekli subay olmak istedi ve en iyi arkadaşı olan Sadık ile subay oldu. Sadık’a göre milli duygulardan biraz daha uzak.
5. Kitap hakkındaki şahsi görüşler:
Kitapta Kırım Tatarlarının İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası nasıl eziyetlere maruz kaldığını ve bu eziyetler karşısında milli benliklerini, geleneklerini nasıl sürdürdükleri çok iyi bir şekilde aktarılmış. Kitap çok fazla ayrıntıya girmeden akıcı ve öz bir biçimde yazılmış.
6. Kitabın yazarı hakkında bilgi:
Cengiz Dağcı Türk romancısı(Kızıltaş köyü, Kırım [Yalta] 1920). Kırım Pedagoloji enstitüsünde okudu. İkinci dünya savaşına Ukrayna cephesinde tank teğmeni olarak katıldı; Almanlara esir düştü (1941). Savaştan sonra Londra’ya yerleşti, ticarete atıldı. Romanlarında kırım Türklerinin yaşayışlarını ve ikinci dünya savaşını konu edindi: Korkunç Yıllar(1956). Yurdunu Kaybeden Adam(1957). Onlar da İnsandı (1958). Ölüm ve Korku Günleri (1962). O Topraklar Bizimdi(1966)
Kitabın Yazarı :Cengiz DAĞCI
Yayın Evi ve Adresi :Ötüken Yayınevi ötüken neşriyat A.Ş klodfarer cad. 40/7 Divanyolu/İSTANBUL
Basım Yılı :1989
1. Kitabın konusu:İkinci Dünya Savaşında Kırım Tatarlarının çektiği acılar, millet ve aile sevgisi.
2. Kitabın özeti:
Yazar adı Cengiz, Kırım Tatarlarından. Roma’da yaşadığı yıllar içinde Sadık Turan adında bir Kırımlı ile tanışıyor. Sadık’ın dertli olduğunu anlıyor ve anlatmasını sağlıyor. Bir sonraki gün tekrar görüşmek üzere ayrılıyorlar fakat Sadık Cengiz’in kaldığı otele üzerinde kendi imzasının bulunduğu hatıra kitabını bir daha dönmeyeceği mesajını vererek bırakıyor. Cengiz otele geldiğinde kötü haberi alıyor ve çok üzülüyor.
Aradan yedi yıl geçtiğinde Cengiz Londra’da bulunuyordu. Bir gün kendisine Sadık’ın Uruguay’da öldüğü haberi geliyor. Bu olaydan sonra Cengiz Sadık’ın hatıralar kitabını tekrar okumaya karar veriyor ve hikaye başlıyor.
Sadık ailesi ile birlikte Kırım’ın ufak bir köyünde yaşar. Bir akşam vakti eve gelen bir kadın tarafından babasının kazak askerleri tarafından götürüldüğü haberini aldı. Sadık annesi, kardeşleri Bekir, Esma ve Sabri ile çok zor şartlar altında iki sene geçirdiler ve daha sonra Akmesçit’e taşındılar. Babası Mustafa’nın serbest kaldığı haberini bir arabacıdan duydular. Babası iki ay sonra iş ve ev buldu ve ailesini yanına çağırdı. Kaldıkları ev kış için uygun değildi ve kış mevsimi ile birlikte Esma ile Sabri soğuktan hastalanıp öldüler. Kış mevsimi sona erdiğinde Sadık da kendisine bir iş buldu. Bir kaç sene sonra aile ekonomik açıdan rahata kavuştu. Bu sırada Rusya 2.Dünya Savaşına hazırlanıyor ve Kırım Tatarları üzerinde baskı uyguluyordu. Köylerden bazı zamanlar yirmi yaş ve üstü tetişkinleri toplayıp esir kamplarına götürüyor ve bir kaç sene sonra serbest bırakılıyordu. Babası yurdun bu zorlukları aşması için okumuş gençlerre ihtiyaç olduğunu biliyordu ve bu yüzden Sadık’ı mektebe göndermeye karar verdi. Sadık ise ailesinin bu zor şartlarda kendisi için yapacağı masrafı da düşünüp çok çalışmaya başladı. İlerde doktor olup Kırım Tatarlarına faydalı olmayı istiyordu fakat okulu bitirdikten sonra yeni dünya gazatesinde işe başlaması onun doktor olma isteğini söndürdü. Bir müddet sonra okul arkadaşı Süleyman ile aynı gün askere çağrıldı. Askerlik merkezine gittiklerinde İvan Aleksandroviç Şişkof adında bir subay Sadık ile Süleymanı karşıladı, onlara iyi bir tahsile sahip olduklarını bildiği için orta subay olma teklifini iletti. Sadık eğer redderse ailesine zarar vereceklerini bildiği için Süleyman ile birlikte bu teklifi kabul etmek zorunda kaldı.
1938 yılının kışı, Odesa Orta Kumandan Okulunda okumaya başladılar. İki sena sonra ikisi de mezun oldu ve bir hafta izinden sonra Sadık 57nci tümenin 94ncü taburunun 2nci bölük komutanlığına Süleyman ise 3ncü bölük komutanlığına getirildi. Bu süreç içerinde Sadık evi ile sürekli mektuplaşıyor. Kardeşi Bekir mektuplarında annesinin Sadık’ı çok özlediğini ve sık sık mektup göndermesini istediğini söylüyordu.
Sadık birliklerde sürekli Kırgız, Özbek ve diğer Türk askerlerini arıyor. Onlarla kendi ana dilinde konuşup biraz teselli bulmak istiyordu. Bir süre sonra Almanların Rus topraklarına saldırdığı, yani savaşın başladığı bildirildi. Sadık toplam sekiz tankı bulunan tank bölüğü komutanlığına, Süleyman ise topçu bölüğü komutanlığına getirildi.
Roma’da bulunduğu yıllarda hatıralarını yazarken çektiği acılar bazen onun hatıraları yazmasını engelliyordu. Acılarını dindirebilmek için doktorlara tedavi oluyor ve bu sayade hatıralarına devam ediyordu.
Bir hafta sonra batı Ukrayna’nın bir köyüne intikal etmişlerdi. Yeni tabur komutanı Almanlarla temas halinde bulunan General Maksimenkoya destek olması için Sadık’ı görevlendirmişti. Sadık’ın elinde bulunan tanklar Rusların sahip olduğu en eski tanklar olan b27’ler idi.
Sadık aldığı emre göre kırkıncı kilometrede, Kotovsk-Balta arasında cephe tutan Maksimenko’nun kuvvetlerine katılacaktı fakat daha altıncı kilometrede Alman topçuları bütün tankları etkisiz hale getirdi. Çatışmadan sadece Sadık ve yedi askeri kurtulabildi. Almanların tankları altıncı kilometrede karşılamasının nedeni Maksimenko’nun yüzellibin askeri ile birlikte Alman saflarına katılmasıydı.
Sadık yedi askeri ile birlikte geri birliklere doğru yola çıktı. Uzun bir yürüyüş sonunda ulaştı ve karargah çadırını bulup içeri girdi. Orada kendisi askere yazılırken tanıştığı Rus subay Şişkof’u gördü ve kendini biraz daha rahatlamış hissetti. Daha sonra Şişkof’tan Süleyman’ın ilerideki tepenin arkasında topları ile mevziilendiğini öğrendi. Sadık o gün Süleyman ile telefonda görüşüp biraz teselli bulmuştu fakat Süleymanın görevini düşündükçe üzülüyordu. Süleyman Alman mevziilerine çok yakındı ve görevi onları oyalayıp vakit kazanmaktı.
Almanlar Rus cephelerine saldırdı. Süleyman Almanlara büyük kayıplar verdi fakat üç gün sonra yeri keşfedildi ve Alman topçuları tarafından yok edildi. Alman topçuları tepeyi bombalarken tepeden kendi istikametine doğru yaklaşan bir asker gördü. Asker Tatardı ve Süleyman’ın topçu bombaları ile değil Rus askerleri tafafından öldürüldüğünü söyledi. Sadık beyninden vurulmuşa döndü.
Almanlar cepheyi yarmış hızla ilerliyorlardı. Şişkof Sadık’a Aleksandrovka’da bulunan tahta köprüyü yakıp Almanların köprüden geçişini engellemesini emretmişti. Bu sırada Rus destek birlikler geldi ve köprüyü yakmamasını emretti. Köprüden destek birlikler geçecekti fakat Almanlar köprüye çok yakındı. Bu yüzden Şişkof Sadık’a bir takım askerle köprüden bir kilometre ilerde mevziilenmesini ve yeni emir gelmedikçe geri çekilmemesine emretti. Kısa bir süre sonra Almanlar saldırıya geçti ve Sadık’ı esir aldı. Sadık’ın hatıra kitabında buraya kadar olan parça birinci bölüm olarak ayrılmıştı. Çünkü bundan sonra hayatı değişiyordu. Çok uzun bir süre esir olarak yaşayacaktı.
Sadık’ı önce bir ahıra kapatmışlardı. Ahır çok kalabalıktı hatta bir ara içeride Şişkof’u da görmüştü. Daha sonra Sadık’ı Uman kampına götürdüler. Demir parmaklıklarla kapatılmış bir esir kampına attılar. Sadık esir kampının meydanında ilerliyor ve konuşabilecek birlaç Tatar arıyordu. Bu arada etraftaki esirlerin üzerlerindeki bitleri öldürmekle meşgul olduklarını görüyordu. Biraz daha dolaştıktan sonra yakında bulunan bir duvarın dibinde oturan Tatarları gördü ve yanlarına hareket etti. Tatarlardan bir tanesi Mustafa Onbaşı diye çağrılıyordu. Tek başına on kişinin işini yapabildiği için Almanlar onu her gün çalıştırmak için götürür ve normalden fazla ekmek verip esir kampına bırakırlardı. O da yamekleri Tatarlarla paylaşır böylece kimse aç kalmazdı. Bir süre sonra başka bir kampa götürülmek üzere bütün esirler yola koyuldu. Yolculuk umduklarından çok daha uzun sürdü, Mustafa ve Sadık dışında bütün Tatarlar yolda öldü. Sonunda yeni kamp yerine vardılar ve barakalara yerleştirildiler.
Sadık barakalarda kış soğuğunda yaşama mücadelesi veriyordu fakat sonra dayanamayarak barakadan kaçmaya teşebbüs etti. Bir alman askeri tarafından yakalandı, normalde öldürülmesi gerekiyorken uzun süre dövüldükten sonra zindana götürüldü. Kısa bir süre sonra tekrar barakaya götürüldü fakat bu sırada Gürcü bir doktor tarafından barakadan çıkarıldı. Artık esir kampında ölenleri çukurlara taşıyordu. Bir gün ölüleri taşırken Mustafa Onbaşıyı gördü ve uzun süre onu aklından silemedi. Bir ara Alman bir komutan tarafından beğenildi ve komutan Şults’un yanına yardımcı olarak atandı. Artık çok rahattı fakat bir süre sonra Şults’un tayini çıktı ve Sadık boşlukta kaldı. Sadık içinden kendisini tekrar barakaya atcaklarını ve orada öleceğini düşünüyordu. Bunların hiçbiri olmadı ve gece yarısı bir trenle kamp bölgesinden götürüldü. Sadık trende giderken içinde garip duygular oluştu, kendisinin nereye götürüldüğünü bilmiyor ve sormaya da cesaret edemiyordu. Gece yarısı tren durdu ve iki alman nezaretinde bir kamyona götürüldü. Yaklaşık bir gün kamyon yolculuğundan sonra beyaz boyalı, güzel bahçeli bir binanın önüne yaklaştılar. Kamyondan inerken çok iyi rusça konuşan bir Alman Sadık’ı karşıladı. Alman asker hazırlıksız karşıladıkları için Sadık’tan özür diledi.
Sadık hiçbirşey anlamıyordu, çok yorgundu ve bir an önce uyumak istiyordu. Alman, Sadık’ı beyaz çarşaflı çok rahat bir yatağa götürdü. Sabah saat onda komutan ile görüşmesi olduğunu söyleyerek odadan çıktı. Sadık sabah uyandığında her tarafta rus askerleri vardı. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra orasının casus okulu gibi bir yer olduğunu farketti. Alman asker saat onda Sadık’ı komutanın karşısına çıkarttı. Sadık başta casusluğu reddetti fakat Alman subayın Tatar, Kırkız,Özbek ve diğer Türklerin aynı çatı altında toplanması ve Ruslara karşı özgürlüklerini elde etmeleri ile ilgili anlattığı planları dinleyince görevi kabul etti. Daha sonra bütün Türklerin bir arada toplandığı bir bölgeye gönderildi. Karşılaştığı bütün Türkmenlerin ülkelerini kurtarma adına yaptıklarını görünce çok memnun olmuştu.
Bu olaydan sonra hatıra kitabında Roma’da Cengiz adında bir Kırımlı’nın kaldığını ve onunla mutlaka görüşmesi gerektiğini yazıyordu.
3. Kitabın ana fikri:Kırım Tatarlarının çok zor şartlarda dahi hep birbirlerine destek olmaları ve Ruslara karşı verdikleri egemenlik ve onur savaşı.
4. Kitaptaki olayların ve şahısların değerlendirilmesi:
Sadık TURAN:
Kırım Tatarlarından. İkinci Dünya Savaşında ailesinden ve memleketinden ayrıldı ve bir daha geri dönemedi. Savaşta Almanlara esir düştü. Savaş sona erene kadar esir hayatı yaşadı. Memleketini ve ailesini tekrar göremediği için çok büyük acilar çekti. Savaştan sonra Roma’ya kaçtı.
Bekir:
Sadık’ın en büyük kardeşi. Bir süre esir kampında kaldı ve daha sonra Arjantin’e kaçtı.
Esma:
Sadık’ın bir başka kardeşi. Soğuktan hastalanıp küçük yaşta öldü.
Sabri:
Esma ile birlikte o da küçük yaşta soğuktan yaşlanıp öldü.
Mustafa:
Ailenin babası. Zor şartlar altında ailesini sürekli korudu. Eğitim ve öğretime önem verdiği için zor şartlar altında Sadık’ı okuttu.
Süleyman:
Sadık’ın okul arkadaşı. Sürekli subay olmak istedi ve en iyi arkadaşı olan Sadık ile subay oldu. Sadık’a göre milli duygulardan biraz daha uzak.
5. Kitap hakkındaki şahsi görüşler:
Kitapta Kırım Tatarlarının İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası nasıl eziyetlere maruz kaldığını ve bu eziyetler karşısında milli benliklerini, geleneklerini nasıl sürdürdükleri çok iyi bir şekilde aktarılmış. Kitap çok fazla ayrıntıya girmeden akıcı ve öz bir biçimde yazılmış.
6. Kitabın yazarı hakkında bilgi:
Cengiz Dağcı Türk romancısı(Kızıltaş köyü, Kırım [Yalta] 1920). Kırım Pedagoloji enstitüsünde okudu. İkinci dünya savaşına Ukrayna cephesinde tank teğmeni olarak katıldı; Almanlara esir düştü (1941). Savaştan sonra Londra’ya yerleşti, ticarete atıldı. Romanlarında kırım Türklerinin yaşayışlarını ve ikinci dünya savaşını konu edindi: Korkunç Yıllar(1956). Yurdunu Kaybeden Adam(1957). Onlar da İnsandı (1958). Ölüm ve Korku Günleri (1962). O Topraklar Bizimdi(1966)
judocu kezo- Co Admin
-
Mesaj Sayısı : 1086
Yaş : 33
Nerden : KAFESLERDEN
Güç :
Aktiflik :
Ruh Hali :
Takımı :
Kayıt tarihi : 15/02/08
:: Kültür Ve Sanat Dünyası :: Dersler :: Edebiyat
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz